Johann Gregor MENDEL:


(1822 - 1884)

Bilim adamı denildiğinde çoğunlukla gözümüzde laboratuarında çalışan beyaz önlüklü, gözlüklü bir tip canlanır. Oysa bilim adamı aslında içinde bulunduğu şartların gereğince hangi ortam olursa olsun durmaksızın araştıran,içinde hiç bir zaman yenemeyeceği bir araştırma arzusu barındıran bilinçtir.Bu bilinç özünden gelen sesi duyduğu sürece arayacak, arayacak,arayacaktır. Ne zaman biter araştırma arzusu yerini dünyasal hırslar,kaygılar ve hatta kibir hali alır o zaman araştırma biter,o zaman bilim aşkı da biter, hazır ve ilerlemeyen bilgi haline dönüşür. İşte o an bilimin kaybıdır, durağanlığın,cehaletin ve körlüğün ise haykırma anıdır.İşte bu bakımdan günümüzde özellikle gelişmesini tamamlayamamış ülkelerde çok sık görülen bu "Bilgi adam"larının fark edilmesi ve "Bilim adamı"yla arasındaki farkların görülmesi açısından Genetik biliminin Kurucusu Gregor Mendel'in hayatını sunuyoruz.

Gregor Mendel, Avusturya imparatorluğu dahilinde yer alan Çekoslovakya'da yoksul bir köylü olarak dünyaya gelir.Kırsal kesimde halen feodal sistem yürüdüğünden yoksul ve topraksız köylüler için ırgatlık yapmaktan başka seçenek yoktu.Tek kurtuluş seçeneği olabilecek eğitim de sadece ilkokulla sınırlıydı, daha ilerisi ise paralı olduğu için bir köylü için hayal bile edilmesi imkansızdı.

Bu şartlar altında yaşayan Gregor'un en olası geleceği bir rençber olmaktan öteye gidemiyordu. Ne var ki Gregorun ilkokulda gösterdiği olağanüstü yeteneği ve öğretmenlerinin de ısrarıyla ailesi ortaöğretimi için destek verir. Ortaokulda botaniğe ilgisini keşfeden Mendel, bu konuda çalışmalarını sürdürebileceği bir mekan aramaya başlar. Kız kardeşinin çeyiz parası bunu karşılamak için çok yetersizdir, burs olanağı da olmadığı için tek şansı kalıyordu; manastıra girmek...

Botanik müzesi, bahçe bitkileri ve geniş kütüphanesiyle ünlü Brünn Manastırını seçti. Buradan 25 yaşında papaz ünvanını alan Mendel'in artık tek amacı vardı, daha geniş araştırma olanakları bulabileceği bir ortaokula öğretmen olarak girmek... Mülakat için girdiği kurulla uyuşmayan yöntemi ve tutumu sonucunda bunu başaramayan Mendel için artık tek bir seçenek kalıyordu, manastırda çalışmalarına devam etmek...

Canlılarda özelliklerin kuşaktan kuşağa geçişi, Mendel'in öteden beri ilgisini çekmişti. Herkes yeni doğan bir yavrunun özelliklerinin anasından babasından aldığı özelliklere bağlı olduğunu biliyordu ama bu aktarımın matematiksel bir izahı bir türlü açılamamıştı. Mendel, bezelyeler konusundaki çalışmasına bu yanıtı bulmak amacıyla başlar.Çalışmasını 2 çeşit bezelyenin sarı-yeşil, buruşuk -düzgün, yuvarlak- köşeli gibi yedi karşıt özelliği baz alarak yürütür.Buna göre boylu ve bodur türleri çaprazladığında ilk kuşağın tamamen boylu olduğunu görür. Melez ürünü kendi içinde çaprazladığında ise, bu sefer yeni nesil bezelyelerin 3/4'ünün büyük kısmının boylu bir kısmını ise, bodur olduğunu gözlemler. Buna göre 1064 bezelyenin 3/4'ü boylu 1/4'ü ise bodur oranını vermektedir: Sayı büyüklüğünden kaynaklanan sapmaları çıkarttığında 3:1 oranı ortaya çıkar.

Bu durumun iyi anlaşılması açısından bir kaç noktanın açıklık kazanması gerekmektedir:

1. Döllenmede bezelyelerin eril dişil cinsi önemli değildir.

2. Dişi yada erkek her canlı taşıdığı her özellik için baskın ve saklı iki faktöre uyumlu olarak bir görünüş sergiler. Mesela bezelyelerde ilk nesilde Bb melezinde ortaya çıkan B(boylu) baskın karakterdir, b(bodur) özellik ise, saklı olarak mevcuttur kendisini sergileyemez

3. Dişi ve erkekte her üreme hücresi faktörlerden yalnızca birini taşır.Yani her yavru belli bir karakter bakımından iki özellikle gelir.

4. Baskın ve saklı karakterler döllenme esnasında karışmaz her biri kendi özelliğini korur. Baskın karakter Bb ve BB koşullarında saklı karaktere karşı güçlüdür. Saklı karakter ise dişiden ve erkekten gelen genlerden ikisinde de b olması durumunda devreye girer.Yani yavru bodur(b) ise bu anadan da babadan da gelen genlerin bb olmasını gerektirir. Ama baskın karakter için Bir tanesinden B gelmesi yeterlidir.

Mendel teorisi, Darwin'in evrim kuramının başlangıçta cevapsız bıraktığı önemli noktalara da cevap bulmaktadır. Evrimi doğal seleksiyonla açıklayan Darwin de herkes gibi ana baba özelliklerinin yavruda kaynaştığını varsayıyordu. Bu doğru olsaydı, doğal seleksiyonla üstünlük kazanan özelliklerin kuşaklar boyu zayıflaması gerekirdi. Örneğin çok hızlı koşan biriyle normal hızda koşan bir birey çiftleştiğinde yeni nesilin ikisinin arasında bir hızda koşması gerekirdi. Darwin de bunun böyle olmadığını biliyordu.Bu bakımdan özelliklerin önceki kuşaklardan olduğu gibi ve ayrı karakterler olarak yavruya geçtiği düşüncesi Mendel'in kanunlarının getirdiği bir açıklamadır.

Mendel, bu kuramı 1865'de sundu. Ancak maalesef hayattayken bu kuramın dikkate alındığını göremedi. 35 yıl sonra kuramın özü Devries ve Wiessmann gibi bilim adamlarının çalışmaları olmasaydı, Mendel'in bu çalışmaları belki de sonsuza kadar kapalı kapılar ardında kalacaktı...